Avrupalı Avrupalılar...

-
Aa
+
a
a
a

Her gün haberleri dinleyip gazetelere baktıkça, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda iyice kafam karışıyor...

 

Avrupalı olmaya diyecek sözüm yok, ama Avrupa Birliği’ne (AB) girmek konusunda çok ciddi düşünmek gerekmiyor mu?

 

Bulgaristan’ın AB üyesi olmak istemesini anlarım. Çünkü tarihe baktığımızda, önce Osmanlı imişler, sonra SSCB ile birlikte yaşamışlar. Yani yalnız yaşamayı, yapayalnız güç olmayı ya bilmiyorlar ya da beceremiyorlar, onun için de şimdi AB üyesi olmak istemelerini anlarım.

 

Yunanistan için de durum aşağı yukarı aynı. Elen Yarımadası’nda yaşayandan çok Yunanlı başka ülkelerde yaşıyor zaten...

 

İki de bir dalaşan Fransız, Alman, İtalyan, İngiliz devletleri de kendilerini bağlayıcı bir birliktelik ile savaştan uzak durmayı demek istemişlerdir diye düşünmek olası..

 

Ama, AB Anayasası için yapılan çalışmalara bakınca Fransız, Alman, İngiliz devletlerinin kendilerini kayırmaktan yana olduğunu görüyoruz ve öyle bir anayasa çıkacak ki sonunda, belki de birliğin sonu bile olacak...

 

AB Anayasası’nın bu gidişiatı ile tüm birliği kapsaması ve yönetebilmesi pek olası görülmüyor açıkçası.

 

Bireysel özgürlüklerde burunlarında kıl aldırmayanların kendi devlet otoriteleri ile birliği yönetmeye kalkışacakları anlaşılıyor ki, bunun bizim işimize gelip gelmediğini bilemiyorum doğrusu...

 

Minik minik devletler var. Andora, Monaco Presliği, Lichtenstein vb gibi, bunların hepsi Euro kullanıyorlar, Avrupa’da serbest dolaşıyorlar, ama hiç birisi de AB üyesi falan değil. Umurlarında da değil.

 

AB’liler AB’den memnun değil

 

Belki bizim de, şu paraya olan açlığımızı dindirip, kendi kaynaklarımıza yönelip ve hatta belki de biraz daha çok çalışıp, AB den gelecek fonlardan vazgeçip, Avrupalı olup ama AB’ye girmesek mi?

 

Şimdi biz öyle bir ülke olabiliriz ki, AB’liler bayılıp, gelip bizde yatırım yapabilirler, para kazanır ve kazandırırlar ama onların anayasası onların, bizimki de bizim olur. Sağda solda savaş falan olduğunda da biz kendi kararımızı kendimiz verebiliriz.

 

Yok efendim İran ile aranız iyi, olmaz böyle şey.. Irak’a asker gönderin, azıcık Iraklı öldürün, biraz da siz ölün gibi önerilerle de baş başa kalmayıveririz. Bugün ABD’den gelen bu tür baskıların, yarın bir AB Anayasası’nın yaptırımı olarak karşımıza çıkmayacağına kim garanti verebiliyor?

 

Biz bu Avrupalı olmak işini, birliğin içinde yaşamak meselesini çok ince eleyip sık dokumuyoruz galiba.. Herkeste bir “yaşasın AB” çığlığıdır gidiyor. Tabii AB yaşasın, üstelik de dostumuz, müttefikimiz olarak yaşasın, ama bize de dokunmasın gibime geliyor...

 

Bir AB uzmanı olmadığım belli, AB’de yaşamakta olduğum da ortada. Onun için de gündelik AB’li sorunları birebir gözleyebiliyorum. Yani AB’lilerin AB’den çok memnun olduklarını söyleyemiyorum.

 

Bu işin ekonomik, yani EURO yanından hemen hemen herkesin çok canı yandı. Sosyal birliktelikte de pek birşey yok görünürde. Herkes yerli yerinde oturuyor. Hareket edenler, ya da hareket etmeyi bekleyenler hep ekonomisi zayıf olan AB’liler ile AB’li adayları. Onların dışında pek bir hareket gözlenmiyor.

 

Fransa’da Korsika sorunu çözümlenmiş değil. Bölgesel etnik varlıkların sıkıntıları sürüyor. İspanya deseniz Bask’la yatıp onlarla kalkıyor. İngiltere’nin içinde olup bitenler ve İrlanda sorunu ise malum zaten.. Almanlar Doğu-Batı birleşmesini daha hazmedebilmiş değiller. Yani Avrupalı Avrupalılar henüz o özlenen homojen yapıya kavuşamadılar ve bunun sıkıntılarını da giderek daha çok yaşayacaklar. Böyle bir yapının içinde, onların kuralları ile olmaktansa, kendi kurallarımızla, onların yanında olsak daha mı doğrudur?

 

İki haftadır yazılarımda bu soruyu soruyorum. Tartışmamız gerektiğine inandığım için...